Adalet sisteminin tam anlamıyla yerleşmediği ülkelerde, hukuk gerektiği gibi işlemediğinde bireyler ve gruplar bu boşluklardan faydalanarak her türlü suistimali gerçekleştirebiliyor. Ne yazık ki Türkiye’de de uzun yıllardır rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık ve adaletsizlik gibi sorunlarla karşı karşıyayız.

Bir düşünün: Bir diplomanız var ama o alanda ne bilginiz ne de yetkinliğiniz var. Sadece para vererek ya da torpil yoluyla bir yere atanabiliyorsunuz. Hatta öyle ki, bu yollarla profesör bile olunabiliyor. Bu nasıl bir çelişki? Bu nasıl bir hukuk ve adalet anlayışı?

Bugün bazı belediyelerde yaşanan yolsuzluklar, hırsızlıklar artık olağan karşılanır hale geldi. İnsanlar bu tür olaylara şaşırmıyor bile. Çünkü bu toplum, kendi kültürel ve manevi değerlerinden uzaklaştırıldı. İnançsız, vicdansız bir yapı oluştu. Artık kul hakkı yemekten çekinmeyen, helal-haram kavramını hiçe sayan bir sistem ortaya çıktı.

Devletin hukuk boşluklarından faydalanarak kendine çıkar sağlayanlar var. Bu boşluklar, sistemli bir şekilde oluşturulmuş gibi. Ama unutmamak gerekir ki, gerçekler eninde sonunda gün yüzüne çıkar. Sahte diploma skandalı da bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.

Bir toplumda adalet terazisi bozulduğunda, sadece hukuki çürüme yaşanmaz; aynı zamanda ekonomik krizler, toplumsal güvensizlik ve ahlaki çöküntü de kaçınılmaz olur. Bugün Türkiye’de bunların hepsini yaşıyoruz. Birileri zenginleşirken, birileri susturuluyor.

Artık bu adaletsizliğe karşı ses çıkarmanın zamanı geldi. Bu ülkenin kaynakları, potansiyeli, insan gücü ziyan ediliyor. Türkiye zengin bir ülkedir ama bu zenginlik doğru kullanılmazsa, çürümeye ve çöküşe hizmet eder.

Allah sonumuzu hayreylesin. Unutmayalım: Helal ve haram arasındaki çizgi silinirse, o toplum iflasa sürüklenir. Bu gidişata dur demek hepimizin sorumluluğudur